Mehtap Yılmaz
Deva Parti’si lideri Ali Babacan demiş ki, “Özgür basın, demokrasinin temel taşlarından ve güvencelerinden biridir. Basın özgürlüğünün doğrudan veya dolaylı olarak kısıtlanması, insan haklarına ve demokratik hukuk devleti ilkesine aykırıdır.”
Hımmm… “Basın özgürlüğünün doğrudan veya dolaylı yollarla kısıtlanması…” (İşte buraya alkış…)
Niye mi alkış?
Çünkü “basın özgürlüğünü doğrudan veya dolaylı yollarla” yani dipten dipten, sinsi sinsi yollarla kısıtlanması derken tam da benim sıkıntımı dile getirmiş…
Mesela bana Geziciler kadar olsun tahammül göstermeyen Abdullah Gül’ün yazdığım her yazıda beni dolaylı yollarla kısıtlamasından yılmış durumdayım!
Bakın bir de ne diyor Babacan!
“Basını Özgür olmayan bir ülkede demokrasiden bahsedilemez.”
Abdullah Gül’ün perde arkasından çeşitli algı operasyonlarıyla basın mensuplarının özgürlüklerine müdahale ettiği bir ülkede basın özgürlüğünden söz edilebilir mi peki?
İlahi Ali Babacan… Sor bakalım Deva Patisi’nin üst aklına!
Abdullah Gül’ün İstanbul’daki CHP Genel Merkezi gibi faaliyet gösteren ofisinde; hangi üst düzey şahıslara, hangi gazeteciler için, hangi medya organlarını arayarak baskı kurdurduğuna dair fısıltılar Ankara sokaklarında dolaşmıyor mu?
Önce bir sor, araştır… Ankara sokaklarını dinle… Bakalım ondan sonra bir daha ağzını açıp basın özgürlüğünden söz edebilecek misin?
Bir de demişsin ki, “Bugün ülkemizdeki basın kuruluşlarının büyük bir bölümü devlet gücüyle iktidar partisinin yayın organına ve propaganda aracına dönüşmüştür. Özgür sesler, yargı yoluyla veya çeşitli baskılarla kısılmaktadır.”
Kusura bakma ama Bilderbergli Fehmi Koru’nun medyanın kaymağını götürdüğü, ceplerini şişirdiği, medyayı dizayn ettiği günler Abdullah Gül dönemiydi.
Bilderbergli Fehmi Koru’nun Abdullah Gül’ün medya kolu olduğunu bilmeyen var mı?
Hangi hanım kız, hangi gazetede hangi pozisyona getirilecek… Hangi gazeteci bürokrasinin hangi makam ve mevkilerine getirilecek… Kim olacak, kim ölecek… Kim var sayılacak, kim yok sayılacak… Kim konuşacak, kim susturulacak… Kim yükseltilecek, kim alçaltılacak… Kim etkin olacak, kim pasif olacak… Kim kazanacak, kim avucunu yalayacak…
Bu Abdullah Gül’ün Fehmi Koru eliyle “Medyanın Tanrısı” gibi davrandığı, medyayı ve bürokrasiyi dizayn ettiği süreçte cereyan etmedi mi?
Ey Ali Babacan! “Bugün ülkemizdeki basın kuruluşlarının büyük bir bölümü, devlet gücüyle iktidar partisinin yayın organına ve propaganda aracına dönüşmüştür” diyorsun!
Beni ne diye tanımlıyor Abdullah Gül?
Yandaş… Peki Fetullah Gülen benim evime haciz koydurduğunda medyada neden tek satır haber yapılamadı?
Devam edelim… 15 Temmuz sonrasında dahi aylarca Fetullah Gülen’in evime koyduğu haczi kaldıramadığım halde neden medyada Hasan Karakaya dışında tek satır yazan olmadı? Neden Yeni Akit dışında haber yapılmadı?
Sonuçta o haciz, Sümüklü Feto’ya karşı iktidar partisine, Erdoğan’a destek verdiğim için konmamış mıydı?
Evet…
Eee hani yandaş medya o zaman?
Sümüklü Feto’nun bana açtığı onlarca ceza davası yüzünden adliye koridorlarında mücadele ederken; bu mücadelem medyada “haber değeri” taşımadığı için mi yer bulamadı sence Ali Babacan?
“Özgür sesler yargı yoluyla veya çeşitli baskılarla kısılmaktadır” derken bizim kısılan sesimiz de bu kısılanlara dahil mi; yoksa sadece FETÖ-PKK-DHKP-C veya onun bunun maaşlı ajan gazetecilerini mi kastettin söyler misin Ali Babacan?
Abdullah Gül’ü eleştirdiğim bilmem kaç yazının sansürlenmesinde sizin çeşitli yollarla kısıtlamanız söz konusu değildi değil mi?
Hadi amaaaa… Fehmi Koru medyada olmasa da “var ettiği” gazeteciler sus pus çalışıyorlar hala! Yine eski tas eski hamam!
Bürokraside, Dışişleri Bakanlığında junior Koru az mı kadrolaştı?
Niyeyse Abdullah Gül’ün parmak izi bırakmadan medyayı dizayn etmesinden, bazı gazeteciler hakkında algı operasyonları yapmasından, kendisine muhalif basın mensuplarının medya özgürlüğünü mafyatik yöntemlerle linç etmesinden kimse söz etmiyor.
Ne o?
Deva Partisi Lideri Ali Babacan senden cevap bekliyorum!
Sonuçta iktidara gelirsen herkesin başbakanı olmayacak mısın?
Halk seni orada bir vantrolog kuklası olarak değil, bağımsız siyasi bir şahsiyet olarak görmek isteyecek.
Ha şimdi elinizi vicdanınıza koyarak okuyun! Bu yazının nesi yanlış?
İşte “Bay Abdullah Gül Nezdinde Gezicilerden Beteriz” başlıklı yazım:
“Gezi kalkışmasında, Tayyip Erdoğan’a darbeye kalkışan Soros beslemesi vandalları polis gözaltına alırken, sen sokağa saldın…
Erdoğan’a “Sonu Kaddafi gibi olacak” diye saldıranlara, sen “Demokrasi demek, sadece seçim demek değildir” diye dipten dipten gaz verdin.
Erdoğan’ın merhum annesine hakaret yağdıranlara, “Mesaj alınmıştır” dedin…
De hele!
Gezi kalkışmasında yaptığın açıklamaları, Cumhurbaşkanlığı sitesinden niye sildirdin?”
Twitter’in darbe yandaşlığına Erdoğan yasakla tepki verdi, sen yasağı deldin…
Referanduma Türkiye “evet” derken, sen ağzını açmayarak lisan-ı halle “hayır” dedin…
Son KHK’yı “muğlak” bulup trolleyen yine sendin…
Ha şimdi söyle Bay Gül! Asıl saldıran kim?
Gezi kalkışmasında, Cumhurbaşkanlığı yetkilerini Soros beslemesi teröristler için kullanan kim?
“Demokrasi demek, sadece seçim demek değildir” diyerek milli iradeyi trolleyen kim?
Demek ki Bay Abdullah!
Yan çizen… Yamuk yapan… Arkadaşını zor zamanında yalnız bırakan… Her fırsatta üst akla el sallayan… Susması gereken yerde konuşup, konuşması gereken yerde susan ve bu nedenle milletin öfkesine hedef olan sensin!
Sahi Gezi Vandalları için, “Demokrasi demek sadece seçim demek de değildir. Seçimlerin dışında da farklı görüşler, farklı durumlar, itirazlar varsa bunların da çeşitli yollarla dile getirilmesinden daha tabi de bir şey olamaz” diyen bizzat sen değil miydin?
E biz itirazlarımızı o “çeşitli yollardan” biri ile “yazı diliyle” dile getirdik işte!
Bize karşı niye Gezi işgalcilerine olduğun gibi tahammüllü değilsin?
Bay Abdullah!
Biz sana Gezi darbecileri gibi “Sonu Kaddafi gibi olacak” mı dedik?
“Yatakta basacak, şafakta asacağız” mı dedik?
Seni ve aileni linç etmek için evine mi hücum ettik?
Hâşâ annene mi küfrettik?
Sokaklarda terör mü estirdik?
Dükkânlarımı yağmaladık?
Polise, jandarmaya demir bilyelerle mi saldırdık?
Kaldırım taşlarını söküp kafana mı attık?
Caddelere, sokaklara sana ağır hakaretler mi yazdık?
Sosyal medyadan örgütlenip halkı sana karşı kin ve düşmanlığa mı teşvik ettik?
Seni dünyaya “diktatör” diye mi şikâyet ettik?
Devletin malına mı zarar verdik?
İçindeki yolcularla birlikte belediye otobüslerini mi ateşe verdik?
Asker, polis mi şehit ettik?
TOMA’laramı tırmandık?
Polis araçlarını mı molotofladık?
Ne hata ettik Geziciler için özgürlük diyen Bay Muğlak? Tutuklu Gezicileri sokağa salan Bay Gül! Ne hata ettik de bizi trol ve saldırgan ilan ettin?
Mahalledeniz diye mi?
Yazıklar olsun sana Bay Gül! Bütün kalbimle söylüyorum ki yazıklar olsun!
Gezi vandallarına reva görmediğin dili bize kullandın ya, sana yazıklar olsun!
Gezicilere ‘itiraz hakkını çeşitli yollarla dile getirme hakkı’ var da bize neden yok?
Bu nasıl bir negatif ayırımcılık böyle? Bu nasıl ötekileştirici bir dil?
Şunu unutma ki biz milletiz Bay Gül! Hür iradeleriz!
Sana zorla saygı gösterecek de değiliz!
AK Partiliyiz diye “kölen” falan değiliz yani!
Gezici yöntemlerine bulaşmadan, özgür irademizle itiraz edebilecek kadar hür iradeleriz!
Sana karşı susmak zorunda değiliz!
Yaptığın hatalara göz yumacak değiliz!
Bizim oylarımızla seçildiğini ne çabuk unuttun Bay Gül?
Ne çabuk unuttun da darbeci Gezicilere karşı kullanamadığın sözlerle bizi trol ilan ediyorsun?
Zorla mı kardeşim? Ha bu Gezicilerin itirazlarına sahip çıkıp bizi eziklemene saygı mı duyacağız?”
“Basının görevini bağımsız, tarafsız ve cesurca yapabilmesi için gerekli olan tüm şartları birlikte oluşturacağız. Gizleyecek bir şeyleriniz yoksa özgür basından korkmayın.”
Ali Babacan’ın bu cimlesi de sana gelsin… Bizden neden korkuyorsun?
Mehtap hanım, yiğitce ve korkusuzca gerçekleri yazmanızı çok özledik, kutluyorum. Yalnız facebook’da da yazılarınızı okuyorum ama “yorum” bölümü kapalı. Bunu nasıl aktif hale getirebiliriz?
brand duphaston 10 mg buy januvia 100 mg sale jardiance 10mg pill