MEHTAP YILMAZ
Şu Korona salgınında milletin kafasını ütülediler…
Bilinmeyen bir virüs ya… Salgın çıktığından beri hangi TV kanalını açsanız bilim insanları konuşuyor…
Yok, Allah razı olsun sayelerinde Korona’nın cemaziyel evvelini ezberledik de hani biraz da izleyiciyi hesaba katsalardı diyorum…
Pandemi… Bulaş… Peak… Entübe… Droplet… İmmün… Pnömoni… Filiasyon…
Yahu hiçbir moderatör de çıkıp demiyor ki, “Güzel kardeşim, nadide bilim insanı… Tıp literatürüyle konuşacaksan niye televizyona çıkıyorsun?
Yok, eğer milleti Korona’ya karşı bilinçlendirmek, bilgilendirmek için konuşuyorsan neden milletin anlamayacağı bir lisanla konuşuyorsun?”
Bilim insanları olarak birbirinize kendinizi ispatlamak istiyorsanız aha da bilimsel dergiler yığınla… Buyurun makale yazın, bilimsel araştırmalar yapın, kitap yazın… Televizyon kanallarında milletin kafasını ütülemenin alemi yok!
Neyse ki millet ekran karşısında afur küfür ederken, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu şu mübarek üç aylarda sevaba girdi de bir açıklama yaptı…
Açıklamaya göre, “pandemi” yerine “salgın”, “bulaş” yerine “bulaşı”, “peak” yerine “zirve”, “entübe” yerine “solunum”, “droplet” yerine “damlacık”, “immün” yerine “bağışıklık”, “pnömoni” yerine “zatürre”, “filiasyon” yerine “türevi, türevsel” kelimelerinin kullanımı önerildi.
Kibarca bilim insanlarına “inceden ayar” verildi anlayacağınız.
Aslında bundan sadece bilim insanları değil, TV programcıları da ders çıkarmalı!
Öncelikle TV programı yapıyorsan, anlaşılır olacaksın…
Döne döne aynı şeyi anlatarak izleyiciyi bezdiren adamları kamera karşısına çıkarmayacaksın…
Yok efendim “paça ye, hiçbir şey olmaz”, “bu salgının normal bir gripten farkı yok”, “ağzını sirkeyle çalkala geçer…” diye üfüren… Yani… Gaye muhabbet olsun, reytingler coşsun diye ipe sapa gelmez şarlatanların milletin aklını karıştırmasına fırsat tanımayacaksın… Yok, programına çıkardıysan da o şarlatanlara “Yahu saçmalamayın! Hangi sıradan grip salgınında iki bin insanımızı kaybettik?” diye soracaksın!
Sürekli olarak salgın odaklı yayın yapmayacaksın… Milleti Korona’yla boğmayacaksın… Ara sıra da olsa nefes aldıracaksın…
“Acı… Daha çok acı… En acı…” diye habercilikte arabesk takılmayacaksın…
Her Allah’ın günü yüzlerce insanımıza hastalık bulaşırken… Her gün yüz civarı insanımız bu salgın yüzünden hayatını kaybederken… Bu salgını iktidar-muhalefet yaklaşımıyla değil, birleştirici bir toplumsal mutabakat zemininde ele alacaksın.
Zira virüs zengin-fakir, ünlü-ünsüz, iktidar-muhalefet, dinli-dinsiz vs. ayırımı yapmıyor.
E madem öyle şu ölümlü dünyada sizin derdiniz ne?
LÜTFEN!
Hastalığa yakalandığınız zaman saklamayın!
En erken şekilde doktora başvurun ve yardım alın!
Sağlık çalışanlarıyla köşe kapmaca oynamayın! Hastaneye gitme konusunda güçlük çıkarmayın! Evden veya karantinadan kaçmayın!
Sağlık çalışanlarının sizin için hayatlarını riske attıklarını unutmayın! Saygılı davranın!
Yaz-Boz’un kulakları çınlasın…
ABD yerel basınındaki haberlere göre, yönetim Rockefeller vakfına bağlı 14 üst düzey yöneticiyi almış… İnsanlığın gözü aydın!
Bu virüs salgını, Jack London’ın “Demir Ökçe” eserindeki, oligarşinin vahşi katliamlarından daha vahşi bir katliam olabilir. Baştan beri bu fikirdeyim…
Burada yeri gelmişken belirteyim…
Yaz-Boz’un aklı Ergün Diler ve Bekir Hazar olmasa, Türkiye kamuoyu dünyaya hükmeden kötü adamları bu yüzleriyle tanıyamayacaktı. Sayelerinde artık sokaktaki adama sorsanız bu Rockefeller denilen kötü adamı tanır.
Bu yüzden… Şu evde geçirmek zorunda olduğumuz karantina günlerinde geçmiş programları da dahil izlemenizi tavsiye ederim. Bir macera filmi kadar ilginizi çekeceğinden eminim.
Way cool! Some very valid points! I appreciate you writing this article and also the rest of the site is also really good.
Wow, that’s what I was seeking for, what a information! present here at this blog, thanks admin of this site.